gecmiste-yasamak
23 November 2022

Geçmişte Yaşamak

YEŞİLAY DERGİSİ 2020 EKİM SAYISINDA İNCİ NEŞELİ ÖZOĞU İLE “GEÇMİŞTE YAŞAMAK” TEMALI SOHBETİMİZ

 

KAÇIRDIKLARIMIZA ÜZÜLMEK YERİNE SAHİP OLDUKLARIMIZA ODAKLANALIM

Geçmişte yaşayan insanın patinaj yaptığını söyleyen Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül, “Deneyimlerini biriktiremediği için büyüyemez, gelişemez, zenginleşemez ve sığ kalır. Geçmişte yaşarken, şimdiki anı kaçırır. Bulunulan anı yaşamak önemli. Kaçırdıklarımıza üzülmek yerine sahip olduklarımızı kaçırmamaya odaklanmak gerek. Güzel anılarımız motivasyon, olumsuz anılarımız ve pişmanlıklarımız tecrübe olarak algılandığında an güzel, gelecek de hep aydınlık olur” diyor.

İnci NEŞELİ ÖZOĞLU

Yaşam, anların toplamı. Doğumdan itibaren gördüklerimizi, duyduklarımızı, dokunduklarımızı, kokladıklarımızı ve hissettiklerimizi beynimizde depolamaya başlıyoruz. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül, kümülatif bir etki ile çoğalan anıların insanların tecrübeleri olduğunu belirterek; “Edindiğimiz bu birikimin üzerine sürekli andan aktardığımız yaşam deneyimlerini ekleyerek büyümeye devam ederiz. Biz anda ilerlerken, tecrübelerimiz bizim geçmişimiz olarak kalır. Hal böyleyken, geçmişte yaşamak aslında kaçınılmazdır” diyor. Başgül ile ruhun kanseri olarak nitelendirilen geçmişle ve geçmişte yaşamak üzerine konuştuk.

HAYAL DÜNYASININ GENİŞLİĞİ BÜYÜK ZENGİNLİK

Şaziye Senem Başgül, insan için geçmişte yaşamak kaçınılmazken geleceğin; belirsizliği ile hayata heyecan kattığını söylüyor. Başgül şöyle devam ediyor: “Hayal etmek, beraberinde planlar yapmak önümüzü açar. Bu planlar, çabamızı itekler ve bizi büyütür. Hayal dünyasının genişliği büyük zenginliktir. Yatay pozisyonda iken masanın üzerindeki vazoyu merak eden bir bebek, dikeye geçip yürümeye başladığında ilk iş gidip o vazoyu eller. Dizinin kahramanı ile özdeşim kuran ergen, fantezi dünyasında sürekli düşünsel provalar yapar. Yaşlanmayla birlikte, önünde kalan yaşam süresi kısaldıkça kişi gelecek planları yapamaz olur. Onu hayata anıları yani geçmişi bağlar. Bu geçmiş, kişinin hayatta olduğunun en büyük kanıtıdır çünkü. Tüm bu tanımların dışında an, kişi için katlanılamaz olduğunda ya da gelecekle ilgili umutsuzluk duyduğunda insan geçmişi anın önünü kapatır ve hayat deneyimlenemez. Adeta takılmış bir plak gibi aynı yerde döner durur.”

BİR ÇİÇEK KOKLAR 5 YAŞINIZA GERİ DÖNERSİNİZ

Geçmişte yaşayan insanın patinaj yaptığını söyleyen Şaziye Senem Başgül, “Deneyimlerini biriktiremediği için büyüyemez, gelişemez, zenginleşemez ve sığ kalır. Bir yandan, anın içinde geçmişte yaşarken, şimdiki anı da kaçırır” diyor. Başgül sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biyolojik olarak anılarımızı etiketleyen beyin bölümü, duygularımızla ilişkili limbik sistemin bir parçası olan hipokampustur. Duyusal bellek olarak tanımlanan hipokampusun destekçisi ise amigdaladır. Her anı bir duygu ile etiketlenir. Koku bunların en etkilisidir. Örneğin, bir çiçeği kokladığınızda bir anda 5 yaşında yaşadığınız bir anı hatırlarsınız. Bu limbik sistem parçasının travmatik anılarımızla ilgili hassas bir dengesi vardır. Amigdala, kötü deneyimleri bizlere unutturmaya çalışırken, bunun başımıza tekrar gelmemesi için kin tutma görevi hipokampusundur. Bu sistemin denge içerisinde çalışması sayesinde, hem geçmiş kötü deneyimlerimizin bizi yıpratması önlenir hem de edindiğimiz tecrübelerle anı ve geleceğimizi şekillendirmemiz mümkün olur. Sürekli geçmişteki kötü anıları düşünen insanlar, geçmişi didikler durur. Karamsarlıkla başlayan bu tablo sonrası melankoli gelişir. Geçmişlerindeki iyi anıları tekrar tekrar hatırlayanlar ise üretkenliklerini kaybetmiş, hayata tutunmaya çabalıyorlardır.”

ANILAR TECRÜBELERİMİZDİR

Şaziye Senem Başgül, geçmişte yaşamanın insanı günlük hayatta nasıl etkilediği konusunda ise şunları söylüyor: “Anılarımız, tecrübelerimizdir. Anı yaşarken mutsuz ise insan ya da gelecekle ilgili karamsarsa, geçmişteki iyi anılarını hatırlayıp hayata tutunmaya çalışması olumlu bir yapılanmadır. Böylece yaşadığı ana ve çevrelerine tutunur. Geçmişteki başarısızlıklarını, hatalarını, üzüntülerini yani olumsuz anılarını hatırlayan kişilerin ise korkularla dolu anı ve umutsuzluklarla yüklü bir gelecek tasarımı olur. Bu kişilerin motivasyonları düşer, mutsuzlukları artar, kaçınmaları başlar ve umutları daha da azalır. Bugündeki mutsuzluklarından geriye gidip nerede hata yaptıklarını sorgularlar. Bu durum, onları andaki güzelliklerden de geri bırakır. Böylece güzel anı da biriktirmelerinin önü kapanır. İşte bu durumda bir kısır döngü başlar. Geçmişteki olumsuzluklarla yaşarken kendilerine dönük sorgulamalarına, çevrelerine karşı suçlayıcı yaklaşımlar da eklenir. Çevreleri ile olumsuzluklar üzerinden ilişki kuran bu kişiler, bulundukları ortamların enerjisini de düşürür. Beraberinde çatışmalar, kavgalar başlar ve ekseninde kendilerinin olduğu tüm ilişkileri için sonuç mutsuzluk olur. İşte geçmişte yaşamanın kanser olarak tanımlanabileceği nokta tam da budur. Kendini kurtarmayı beceren yakınları ise onlardan uzaklaşırlar.”

GELECEK SADECE BİZİM ÇABALARIMIZLA ŞEKİLLENMEZ

Şaziye Senem Başgül; yaş almayla beraber giderek biriken geçmişin aslında insanın yaşama dair en kıymetli hazinesi olduğunu dile getiriyor. Başgül sözlerine şöyle devam ediyor: “Olumlu ve olumsuz anılarımız, başarı ve başarısızlıklarımız, hayal kırıklıklarımız, aşklarımız, gönül yaralarımız… Her şeyi ile bu anılar bizim tarihimizdir. Anda olduğumuza şahittir geçmişimiz ve geleceğimizin habercisidir geçmiş. Yeter ki biz, bulunduğumuz andan geçmişimizi doğru okuyabilelim. Özellikle orta yaş olarak tanımladığımız 50’li yaşlarda insanlar, fizyolojilerindeki yavaşlama ve bedenlerindeki gerileme ile birlikte hayatlarını sorgulamaya başlar. Ergenlik döneminde hızla koşup tırmandığımız yolun platosunda olduğumuz bu yaşlarda, bu yolun bir de inişi olduğu düşünüldüğünde, hakikatten ürkütücü olur o an. İşte tam da bu noktada durulur ve geçmişimizi, anılarımızı yani kendi tarihimizi sorgularız; ‘Neler yaptım, nerelere geldim, nasıl bir hayat sürdüm?’ Hiç kimsenin, en varlıklı, en mutlu, en sağlıklı bir kişinin bile, çocukluğunda tasarımını kurduğu geleceği yaşaması mümkün değildir. Çünkü, gelecek sadece bizim çabalarımızla şekillenen bir durum değildir. Hayatın, yaşarken bize sundukları ve bizim onlarla neler yaptığımızla ilgilidir geleceğimiz. Hayalini neredeyse hiç gerçekleştirememiş biri bile böylesi bir muhasebede, içinde bulunduğu andan geriye dönüp baktığında olumlu birçok şeyle karşılaşacaktır. Geçmişi, gerçekleşmeyen hayalleri üzerinden yaşayan ve önünde halen bu hayalleri için fırsatlar sunacak bir yaşam olduğu tesellisi ile orta yaş kırgınlıklarını sarmaya çalışan kişiler, hayatlarına dair büyük bir rota değişimi yaptıklarında ise sonuç çoğu kez hüsran olur. Yaşlanabilen bedenini sevmek, sahip olduğu güzelliklerle anı yaşamak, sevdikleriyle içinde bulunduğu anı paylaşmak, çocuklarının hayallerini desteklemek, edindiği tecrübeleri yeni yetişen nesle aktarmak, yeni hobiler edinmek, adeta koşarcasına akan çalışma hayatında yapamadıklarını, biriktirdiği dostları ve sevdikleri ile birlikte yapmak, imkânı varsa gezmek gibi seçeneklerle hayal kırıklıklarını saranlar ise, yolun kalanında sevdikleri ile birlikte doyum aldıkları bir hayat sürer.”

GEÇMİŞİMİZ HER ŞEYİYLE BİZE AİTTİR

“Bulunulan anı yaşamak önemlidir. İçinde bulunduğumuz şu an, bir sonraki saniyede geçmişimiz olacaktır” diyen Şaziye Senem Başgül sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kaçırdıklarımıza üzülmek yerine sahip olduklarımızı kaçırmamaya odaklanmak gerek. Anın içinde yaşama dair planlar yapmak bizi hayata bağlar. Geçmişimizdeki olumsuzluklarımızı, sonrasında tekrar hata yapmamak adına birer tecrübe olarak yaşadığımızda pişmanlık ve hayal kırıklıkları yerine, gelecek adına umutlanırız. Her yaşın, her anın, sahip olduğumuz her tecrübenin anlamı bizlerle şekillenir. Bizlerin bu anlara yüklediği anlamla değer bulur. ‘Geriye bakılarak ileriye gitmek mümkün değildir. Eğer insan geriye bakarsa düşer’ yaklaşımı aslında doğru değildir. Önemli olan geriye nasıl bakıldığıdır. Geçmişimiz her şeyiyle bize aittir. Güzel anılarımız motivasyon, olumsuz anılarımız ve pişmanlıklarımız tecrübe olarak algılandığında an güzel, gelecek de hep aydınlık olur.”

ARA SPOTLAR

–  Her anı bir duygu ile etiketlenir. Koku bunların en etkilisidir. Örneğin, bir çiçeği kokladığınızda bir anda 5 yaşında yaşadığınız bir anı hatırlarsınız.

–  Anılarımız, tecrübelerimizdir. Anı yaşarken mutsuz ise insan ya da gelecekle ilgili karamsarsa, geçmişteki iyi anılarını hatırlayıp hayata tutunmaya çalışması olumlu bir yapılanmadır. Böylece yaşadığı ana ve çevrelerine tutunur.

– Geçmişteki başarısızlıklarını, hatalarını, üzüntülerini yani olumsuz anılarını hatırlayan kişilerin ise korkularla dolu anı ve umutsuzluklarla yüklü bir gelecek tasarımı olur. Bu kişilerin motivasyonları düşer, mutsuzlukları artar, kaçınmaları başlar ve umutları daha da azalır.

– Olumlu ve olumsuz anılarımız, başarı ve başarısızlıklarımız, hayal kırıklıklarımız, aşklarımız, gönül yaralarımız… Her şeyi ile bu anılar bizim tarihimizdir. Anda olduğumuza şahittir geçmişimiz ve geleceğimizin habercisidir geçmiş. Yeter ki biz, bulunduğumuz andan geçmişimizi doğru okuyabilelim.

-Hiç kimsenin, en varlıklı, en mutlu, en sağlıklı bir kişinin bile, çocukluğunda tasarımını kurduğu geleceği yaşaması mümkün değildir. Çünkü, gelecek sadece bizim çabalarımızla şekillenen bir durum değildir. Hayatın, yaşarken bize sundukları ve bizim onlarla neler yaptığımızla ilgilidir geleceğimiz. Hayalini neredeyse hiç gerçekleştirememiş biri bile böylesi bir muhasebede, içinde bulunduğu andan geriye dönüp baktığında olumlu birçok şeyle karşılaşacaktır.

– Her yaşın, her anın, sahip olduğumuz her tecrübenin anlamı bizlerle şekillenir. Bizlerin bu anlara yüklediği anlamla değer bulur