Savaş ve Çocuk
09 February 2025

Savaş ve İşgal Altındaki Çocuklar: Kayıp Bir Nesil

Savaş ve İşgal Altındaki Çocuklar: Kayıp Bir Nesil

Şaziye Senem Başgül

Savaş ve işgal altındaki çocuklar, insanlığın en büyük trajedilerinden birini yaşamaktadır. Savaş, yalnızca cephelerde askerlerin karşı karşıya geldiği bir mücadele olmaktan çıkmış, doğrudan sivil halkı hedef alan bir yıkım haline gelmiştir. Bu yıkımın en masum ve en savunmasız kurbanları ise çocuklardır. Çatışma bölgelerinde büyüyen çocuklar, hayatta kalma mücadelesi verirken fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan derin yaralar almaktadır.

Savaşın ortasında kalan çocuklar yaralanır, sakatlanır ve ölür. Bombaların, kurşunların ve şiddetin ortasında büyümeye çalışan bu çocuklar, çoğu zaman savaşın doğrudan hedefi haline gelirler. Savaşın fiziksel yıkımı, onların küçük bedenlerinde geri dönülmez izler bırakır. Kimi zaman bir bacaklarını, kimi zaman kollarını, hatta gözlerini kaybederler. Ancak savaşın açtığı yaralar sadece fiziksel değildir; aynı zamanda ruhlarında da derin izler bırakır.

Savaş, çocukları açlık, yoksulluk ve evsizlikle karşı karşıya bırakır. Aileleriyle birlikte evlerini terk etmek zorunda kalan çocuklar, gıda ve temiz suya ulaşmakta büyük zorluk çekerler. Açlık, onların gelişimini durdurur, bağışıklık sistemlerini zayıflatır ve hastalıklara karşı savunmasız hale getirir. Bir zamanlar güven içinde yaşadıkları evleri artık enkaza dönmüş, sokaklar ise tehlikeli bir hayatta kalma alanına dönüşmüştür.

Eğitim, savaş altındaki çocuklar için ulaşılamaz bir lükse dönüşür. Okullar yıkılır, öğretmenler kaçar veya ölür, eğitim sistemi çöker. Çocuklar için kalem ve defterin yerini silah ve mermiler alır. Oysa eğitim, çocukları hayata bağlayan en güçlü unsurlardan biridir. Ancak savaş, onları bu haktan da mahrum bırakır ve geleceklerini ellerinden alır.

Sağlık hizmetlerine erişim savaş ortamında neredeyse imkânsız hale gelir. Çocuklar hastalanır ama tedavi edilemez. Gıda eksikliği, temiz suya ulaşamama, hijyen koşullarının kötüleşmesi gibi nedenlerle birçok çocuk, basit bir enfeksiyon yüzünden bile hayatını kaybeder. Daha da kötüsü, savaşın kaosu içinde çocuklar cinsel istismara uğrar, şiddete ve sömürüye maruz kalır. Bu travmalar, onların hayatları boyunca taşıyacakları derin yaralar açar.

Savaşın çocuklar üzerindeki etkisi yalnızca fiziksel değildir. Psikolojik, manevi ve ahlaki süreçleri de derinden sarsılır. Savaşın getirdiği travma, korku, güvensizlik ve şiddet ortamı, çocukların ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkiler. Savaşın ortasında büyüyen çocuklar, insan hayatının değersizleştirildiği bir dünyada yaşamanın psikolojik yükünü taşırlar. Kimi zaman savaşın acımasız gerçeği onları katil ya da maktül yapar. Ya öldüren ya da öldürülen olurlar.

Savaş ortamında çocuklar çocuk asker veya işçi çocuk olmaya zorlanır. Bazıları zorla silahlandırılarak savaşın bir parçası haline getirilirken, bazıları hayatta kalmak için çalışmak zorunda kalır. Çocukluklarını yaşayamadan ağır işlerde çalıştırılan, sömürülen ve istismar edilen bu çocuklar, savaşın en ağır yükünü omuzlarında taşır.

Bütün bu yıkımın içinde hayatta kalabilenler ise çoğu zaman göç etmek zorunda kalır, mülteci olur. Kendi vatanlarından koparılan bu çocuklar, yabancı ülkelerde barınacak bir yer, bir lokma ekmek ve biraz güvenlik arayışıyla bilinmez bir yolculuğa çıkarlar. Ancak mülteci kamplarında ya da göç yollarında da güvende değildirler. Açlık, hastalık, istismar ve belirsizlik içinde geçen bir yaşam, onlara çocukluklarını unutturur.

Savaş ve işgal altındaki çocuklar, tüm bu acıları yaşarken, dünya çoğu zaman sessiz kalır. Oysa onlar yalnızca hayatta kalmak değil, çocuk olmak, oynamak, öğrenmek ve geleceğe umutla bakmak isterler. Savaşın en büyük kaybedenleri olan çocuklar, aslında insanlığın ortak vicdanına bırakılmış en büyük emanettir. Bu nedenle, savaşların durdurulması ve çocukların korunması, sadece bir insanlık görevi değil, aynı zamanda geleceği kurtarma sorumluluğudur.